31.08.2011

Egosu büyük olana yol veriniz, lütfeyn.

Bayramın ikinci gününde durumlar aynı. Ne bir aile coşması ne bir dost kucaklaşması ne kendi aramızda "bayram özel" planı, aktivitesi olmadı.

Çoğunlukla; his sayımın ortalaması babında çoğunlukla, ben bu bayramı biraz hüzünbaz geçiriyorum. İnsanın kendi egosuna rağmen bir de başkalarının egosunu kendi gündemine taşıyıp "neler oluyor, neden devamlı nefret ediyoruz" noktasında olması, maalesef ego ego baydırıcı bir olaydır. Kafiyesinden değil, en ciddisinden egoya hizmet legolarla inşayı tamamlamaya çalıştığımız insan davranışlarının en populer olanıdır.

Az önce kahvaltı yaptım. Zeytinle domatesin ağzımda yarattığı dekordan zevk alırken, bunları düşünüyordum. Birazdan temizliğe başlıycam. O sırada da düşüncelerime devam edicem. Maalesef içimdeki reel dünyanın izdüşümü bana bir sürü monolog yaptırıcak: "Orda keşke öyle demeseydim de şöyle çıkış yapsaydım da, kalkarkene şu bakışı atıp ordan oraya şey etseydim de, madem o bana bunu dedi ben de ona bübü deseydim de, neden o bana şöyle yaparken ben ona böyle yapmadıydım da"

İnsanlarla aramda kahveler, sohbetler, hatıralar olacağına sorunlar olduğu zaman biraz uzak durup bakıyorum. Ben mal mıyım neden böyle oluyor diyorum çünkü genelde bir sorun olduğunda önce kendini döven bir insanım. Hani görürüz ya, "valla kendi bilir güzelim, benim bi kaybım yok, düşünsün hatasını" diyen insanlar vardır, ben bu insanları dinlerken cinsiyet değiştirme ameliyatı yapmış birini dinler gibi şaşkınlıkla dinliyorum. Çünkü hiç bi zaman benle sorun yaşayan birinin, kendi kaybı olcağına inanmadım. Heralde büyük bi hata yaptım ki bu kişiyi böyle üzdüm, diyen tip oldum. Çoğu zaman o kişinin sert ve sevimsiz egosuna hizmet ettiğimi farketsem de bunları kendi çılgın düşüncelerim olarak nitelendirdim.

En basitinden, bazen nezaketim, ökkeşlik gibi görünmüş olacak ki bana rahatça "yarın görüşürüyoruz, başka planın olmasın" diyen arkadaşlar çok oldu. Ben de gayet ökkeş olmalıyım ki "ne desem de kendini ekiliyomuş gibi hissettirmeden yarın gelemiceğimi söylesem" durumlarında çok kaldım.

Neyse bunlar sorun değil bile.

Resmen acı çektiğimi söyleyebilirim şuanda. Bu acı çekmeler insanda gözyaşı yapıyor çok tuhaf.

Egosu yüksek birini kalabalık içinde tanıyamıyorum. İlla ağzıma sıçması gerekiyor ki anliyim.
Şu aşırı küsen, alınan, kıskançlık yapan ve rezil bir şekilde sana ayar vermeye çalışan insanlar var ya.
O insanlardan çok var hayatımda.
Bir dönem benle yapışık ikiz gibi takılıyorlar, bana şiirler yazacak kadar beni seviyorlar, sonra onlardan bağımsız biri olduğuma dair bir belirti gösterdiğimde bana saldırıyorlar. Ben de bu koltukta oturup sezercik filmlerindeki mimiklerle ağlamamaya çalışıyorum.

Bir arkadaşımın veya annem gibi gördüğüm birinin, kardeş yerine koyduğum insanın arkamdan saydırdığı lafları öğrenince  niye normal insan gibi
"hadi len ordan kimmiş o" diyemiyorum?

Böyle diyaloglara karşı geliştirebileceğim bir üslubum yok. Döt gibi kalıyorum.
Anlıyorum ki bir yerde egosuna bi ihmal yapmışız hanfendinin, o da naçizane kuluna bu sefer tölerans göstermemiş.

Eskiden "seni anlamaya çalışıyorum, bunun adına empati diyorum" vardı
şimdi
"Çıkarlarını anlamaya çalışıyorum, bunun adına ego diyorum" var.

Nerdeymiş o eski bayramlar. Ben bayramda bana küsmemiş insanı parmakla anca sayarken.



25.08.2011

Duman avcılarının dikkatine


Bu sabah sigarayı 15 sene önce bırakmış biriyle, 15 senedir bırakmaya çalışan biri Kıbrıs'ta kahvaltı ediyordu. Ben de köşede sigara içiyordum. "Rahatsız olmazsanız?" diyip elimdeki sigarayı işaret ederek göstermemle aralarında sigara sohbeti başladı.



Tabi ki konuyu açan, sigarayı bırakmış bey oldu.

+ Kokusuna bile gelemiyorum. Hani baklavalı sigaralar vardı eskiden.. Harman sigarası vardı.. He, onun kokusunu ta uzaktan tanırdım
- ....
+ Doktor dedi, sen bırak. Ölcen, dedi. Tak diye kestik. 15 sene oldu, ilk 4 yıl rüyalarımda gördüm. İçiyodum, pişman oluyodum
- ....
+ Şimdi geçti. Canım çekmiyo. Lanet bişeymiş.
- Biz de bırakırız inşallah (Belli belirsiz bi tondan)
+ Biz bıraktık işte, HAHAHAHAH HOHOHOHO HHAHAHAHA (gayet yüksek)

 Reklamlar olsun, sigarayı bırakmış insanlar olsun, sağlık bakanlığı uyarıları olsun insanlarda "bi sigara yaktırıcı" etki bırakıyorlar.

  Hükümet abeysinin her sokakta en az 5 yerde sigara sattırdığı bir ülkenin Sağlık Bakanlığı, öyle reklamlar üretti ki, hem sigara satışlarının çılgınca sürmesiyle yarattığı tezat hem de reklamların kurgusu insanı testere filminin içine götürüyor.  Konuyla ilgili ilk ses,  CHP Manisa milletvekili Özgür Özel'den geldi. Özel, televizyonlarda yayınlanan sigara düşmanı kısa filmlerin hastaların tedaviye olan güvenini sarstığını öne sürerek "Milyonlarca hastanın ve yakınlarının haklarını, moralini ve ruh halini hiçe sayan bu filmler yayından kaldırılmalı" dedi.

    Ülke olarak yapmamız gereken şeyleri liste haline getirsek , ilk sıraya yazıp yanına yıldız koyacağımız maddedir, sigara konusu. Ama bu konuya gerçekten yaratıcı çözümler getirmek gerekiyor. Yeşilçam'daki gibi kötüler iyice kötü, iyiler iyice iyi gibi bir yaklaşım, yukarda dediğim gibi tiryakiye anca bi sigara daha yaktırır. Bugün sigarayla mücadele alanında en çok sonuç vermiş olan yöntem, adamın birinin yazdığı bir kitap oldu. Allen Carr. Neden öyle oldu? Çünkü bu adamceğiz bize sigarayı bırakmamız gerektiğini yazmadı. Sigarayı neden içtiğimizi sorguladı, sorgulattı. Sigarayı bırakmazsak neler kaybedeceğimizi acımasız bir dille ele almadı, tam tersi neler kazanırsınız bakın ne güzel, dedi. Bir de en mühimi sigarayı benim gibi imajsal olarak içmeyi sevenlere sakince , bunu farkettirdi. Sabredip kitabın sonuna kadar okuyanların hemen hemen hepsi fayda gördü, ben bizzat şahidim. Ama Allen'ın bir şartı var, kesinlikle karar vermeden kitabı almayın diyor. Bir de kitabı okurken sigara içmenize izin veriyor. Allen Carr, insanların kendi sağlıklarının kendi kontrollerinde olduğunu onlara öğretiyor. Diğerleri gibi, olaya içine şeytan kaçmış kızın dramı süsü vermiyor.

 Bence beraber hareket etmeli bu konuda. Sigarayı bırakmış insanlar da sigara içtikleri günleri ucube gibi anlatmak yerine, sigarayı bıraktıktan sonra yaşadıkları olumlu değişimden, laf arasında öyle bahsetsinler. Sağlık Bakanlığı da gerçeklikten uzaklaşmadan, duygu sömürüsü yapmadan yardımcı olsun. En kestirmesi, satışlara izin verilmesin.. Atatürk'ün harf devriminde gösterdiği radikalliği göstersinler mesela. Maalesef önce yutkunup sonra kabul etmemiz lazım ki sigara toplumda kötü alışkanlık felan değil. Sadece alışkanlık. Ve bu daha kötü. Vakti gelen, efkar yapan, bira açan, seksi keşfeden, maaşını geç alan içiyor.
 
 Bunu yazan 75 kere denedi, başaramadı. Allen Carr'ı bile okumaya cesaret edemedi, babasına hediye etti.  Bu cumartesi, yani bayram tatiline başladığım gün, kendi bulduğum enterestink bir yöntemle bu meseleden kurtulacağıma canı gönülden inanıyorum. Ben bi başliyim, burdan da paylaşacağım.

 Kültablasız sabahlar dileğimle. 



22.08.2011

Bi falcıya inanmam bi medyaya



Medya Müslümanlığı iyice zorlaştırdı. 28 yıllık ömrümün her senesinde bir level daha zorlaşan bu müslümanlık meselesini, Allah inancı ve ibadet kavramından nazikçe ayırarak, din magazini yapanların ensesinden, medeniyetin anlamını yanlış cevaplayanların bakışından ele alıyorum. 


Bakınız, yazarken bile tedirgin oldum şimdi.


Bodrum'da hoşgörü plajı varmış. Aynı anda hem cami hem plaj, insanlar birbirlerine hoşgörü içinde yaklaşıyorlarmış. Flaşş..flaşş...flaşş..Caminin olduğu bir semtte, plaj duruyor, bikinili kadınlara rağmen kimse Kuran-ı Kerim'le üstlerine yürümüyor. 
Peki, bana kim söyler bu neden haber oldu? Bir adam, karısını başka bir adamla basarsa ve onu öldürürse haber değeri olur. Adam karısını öldürmedi diye haber olur mu aallaşkına? Burda iddia edilen hoşgörü, haber değeri taşır mı?


Medya abinin olayı çekiştirdiği pek belli. Röportaj veren insanların hemen hemen hepsi, bunu zaten makul karşıladıklarını, camiyle plajın yanyana olmasının olağan olduğunu belirtmiş. Hatta Bodrum Müftüsü Mehmet Yiğit, caminin yeniden restore edilip, ibadete uygun hale getirildiğini söylemiş ve eklemiş, " Yani herkes yaşantısında özgürdür. Kimse kimsenin yaşantısına karışmıyor"
Ayrıca Türkiye'nin batısı, güneyi ve kuzeyinde bu tip plajların ya da (öznesine göre değişir) camilerin, başka örnekleri de varmıi, bugün öğrendim.


Medya bu durumu bizim önümüze "insanlık tarihinin gelişimi" diyerek atıyor ama bu haberle insanlık tarihinin tökezlediğini görmek zor değil.





Bodrum'da hoşgörü plajı



21.08.2011

İlk yazı klişesi

Diğer bloğum, yani http://dukuju.blogspot.com/'un fazlaca geyik bi havası olması, yani bir nevi "cıvıma anı yazıları" niteliği taşımasından dolayı, yeni bi iç dökme alanına ihtiyaç duydum.
Biraz daha derli toplu olmasına gayret edeceğim yeni webgünlüğümün, her an tadilatta olan beynime hizmet etmesini umuyorum. 

Lefkoşa tabelasının ordan sevgiler.





Lefkoşa tabelası